Müzik her dönemde kendi yıldızlarını yarattı. Rock yıldızları dünyayı parmaklarında döndüren asi çocuklardı 80’lerde. 90’larda grunge akımının da etkisiyle yıldızlar, dinleyicilerine daha yakınlardı, imaj olarak da hayat görüşü ve duruşuyla da. 2000’ler ise sahneyi mahallemizin gençlerine bıraktı. Henüz 10’lu yaşlarını devirmeden dergi kapakları, festival sahneleri aşındırmaya başladılar...
Bu gençlik aşısının ilk enjekte edilenlerinden biri de Trivium’du. "Ember To Inferno" ile sessiz sedasız ortamlara dalsalar da "Ascendancy" ile dünya üzerinde müzikle alakalı makale yayınlayan her platformda kendilerine, övgüyle harmanlanarak yer buldular. Neydi Trivium’u pek çok yaşıtından öne taşıyan? Yeni metal ikonu Matt Heafy’nin gözlerindeki ışık mıydı? Yoksa bir kıvılcımın cehennemin fitili ateşlemesi mi?
"Bir garajımız vardı, diğer tüm garaj gruplarından farklı olarak o kadar da bize ait sayılmazdı, kırmızı Dodge bir kamyonet ve herhalde eve taşındığımızdan beri birikmiş türlü ıvır zıvırla paylaşıyorduk garajı. Güleceksiniz belki ama tek sorunumuz akustik değildi, gitarlarımız sağa sola çarpıyor ve hasar alıyordu, çizilen boyalar ve eski püskü gitar pedallarının kulağa hiç de hoş gelmeyen efektleri eşliğinde Maiden, Metallica ve Megadeth çalıyorduk. Nedense Florida’da herkes sörf ve kaykayla meşgulken ve on dört yaşında kız arkadaş edinmeye başlamışlarken, biz karanlıktan önümüzü göremeyene kadar müzik yapıyorduk. Karanlık basınca ise duruyorduk... Ta ki biri gidip ışığı açana dek!"
İşte belki de bu yüzden Trivium oldular. Matt her şeyi özetlemiş bu cümlede. Yıllar süren çalışmalar meyvesini vermiş ve şimdi Trivium markalaşma yolunda büyük adımları, büyük şarkılarla atan bir metal grubu.
"Bize metalcore, crossover, hardcore hatta teen rocker bile dediler. Bence biz piyasadaki en metal oluşumlardanız, bir Trivium üyesine “Siz metal değilsiniz” diyebilirsiniz, sadece sesli düşündüğünüzü varsayar ve güler geçerim ancak bir Trivium üyesine "metal"i öğretmeye niyetliyseniz hiç boşuna denemeyin, fazlasıyla pişman olursunuz!"
Grubun gitaristi Corey gerçekten de iddialı ancak haksız da değil, Matt bile Corey’in metal bilgisi söz konusu olunca pek çok dergi editörünün dahi haddini bilmesi gerektiğini çekinmeden söylüyor.
Gramer, retorik ve mantık...
Rönesans ertesinin bu üç önemli öğretisi;
Kelimelere hükmetme, şarkı adlarından şaşırtmaya başlayan ancak sözlerle birleştirince her şarkıya apayrı karakter katan vecize becerisi...
İkna kabiliyeti, dinleyeni yerine mıhlıyor, ardından da bu jenerasyonu göz ardı edenin müziğin geleceğinden bir haber kalacağına garanti veriyor...
Ayakları yere basmakla kalmıyor, durduğu yere yani tam da yeni jenerasyon piyasasının merkezine hükmediveriyor Trivium.
Matt Heafy 99’da kurulan kadroya sonradan dahil olduysa da –grup elemanları bir lise konserinde Matt’i The Offspring’den "Self Esteem" adlı şarkıyı söylerken keşfediyorlar- Trivium onun çöplüğü! Vokalinin ayrılması ertesi sahipsiz kalan gruba önce gitar/vokal’lik yaptı ardından genç bir kadroyu toparlayıp Orlando dışına taşmak için hazırlıklara başladı, en büyük destekçisi hiç şüphesiz "kardeşim" dediği gitarist Corey oldu. Matt dünyanın en mühim metal müzisyenlerinden biri olmak, Corey ise adını, yıllardır taptığı müziğin tarihine silinmemecesine kazımak istiyordu.
2002’de Matt Heafy Orlando Metal Awards organizasyonu dahilinde en iyi gitarist ödülünü kazanınca da Trivium’a stüdyo yolları gözüktü. Adam akıllı ilk demolarını kaydetmelerinin ardından Alman Lifeforce adlı şirket Trivium’u bünyesine kattı ve "Ember To Inferno" adlı ilk Trivium albümü böylece kaydedildi.
Killswitch Engage, Machine Head, Iced Earth ve Fear Factory o dönemde Trivium’un beraber turladığı ünlü isimlerdendi.
2005 yılıysa tüm grubun hayatının değişeceği yıldı. Yeni çıkan, yetenekli ve hevesli bir genç grup olarak görülen Trivium, "Ascendancy"nin çıkışıyla beraber müzik dünyasında resmen bir infial yarattı. Her dergi onlardan bahsediyor, radyolar şarkılarını çalıyor, klipleri MTV’de dönüyordu. İşin ilginç yanıysa Trivium hiç de Simple Plan ya da Panic! At The Disco gibi "pazarlanabilir" bir grup değildi, imajları sapına kadar metal, tipleriyse "sıradan" denebilecek seviyedeydi. Roadrunner Records, yıllar önce Slipknot ile başardığı "satılabilen sert müzik devrimi"ni bu sefer daha "insani" ancak gencecik bir kadroyla "Sıradaki Büyük Grup" taktiğiyle başarmıştı. Metal titanlarından Metallica’nın veliahtı olarak gösteriliyordu grup.
Birleşik Devletleri karış karış gezen Trivium, Avrupa’da ve Japonya’da da adını duyurmayı başardı ancak en büyük başarı İngiltere’den geldi. Öyle bir başarıdan bahsediyorum ki Mart ayında yayınlanan albümün ardından ilk İngiltere konserine 2005 Download Festivali bünyesinde Snickers Stage adı verilen küçük sahnede çıkacak olan grup fan’ların itirazı sayesinde festival programında ikinci gün ana sahnede çaldı ve sabahın erken saatlerinde sahne almış olmalarına rağmen mahşeri bir kalabalık tarafından desteklendi. Sadece İngiltere’de 100.000 kopya satılan, tüm dünyada da çeyrek milyonu aşkın satışıyla kült albümler arasına giren "Ascendancy", Trivium’a parlak bir geleceği altın tepside sundu.
2005 yılının son çeyreği Roadrunner Records’un da 25. yılına denk geliyordu. Hollanda orijinli şirket, 25. yılını da futbol usulü kutladı. Şirkete bağlı gruplar içinden en mühim dört kişi seçilecek (en önemli özellikleri besteci kimlikleri olacak) ve her biri şirket sanatçılarından istediklerini seçecek ve kendi yazdıkları sıfır kilometre şarkılara karma kadrolar kurup bir albüm hazırlayacaklardı. Rob Flynn, Joey Jordison ve Dino Cazares gibi deyim yerindeyse piyasanın "kaşar" abilerinin yanında dördüncü kaptan olarak Matt Heafy seçildi. Sonuç oldukça başarılıydı ve firmanın en genç adamı, kendi yaşından büyük firmasının en önemli projelerinden birinde yaratıcı kadroda yerini almıştı. Matt kendisine güvenenlerin yüzünü kara çıkarmadı ve üzerine düşen görevi layığıyla yerine getirdi.
Hatırı sayılır pek çok müzik yayınından övgü alan ve ödül kazanan grubun dünyayı sallama süreci 2006 yılında da frene basmadan devam etti. Bir sene öncesinde fan’ların ayaklanmasıyla Download Festival’inde ana sahnede yer bulan Trivium bu sene Metallica ve Korn’un hemen ardından çaldığı günün üçüncü en büyük grubu olarak sahne aldı. Metallica ile "Die, Die My Darling" adlı Misfits cover’ını aynı sahnede söyleme şerefine erişen Trivium, bir sene evvelinde Ozzfest’te Iron Maiden’a yapılan "saldırıyı" kendilerince kınamalarının da verdiği etkiyle bu son baharda Iron Maiden Avrupa turnesinin açılış grubu olarak turlayacaklar.
Hali hazırda Trivium cephesinin en mühim gelişmelerinden biri de hiç şühesiz Dimebag’in Dean gitarlarının, efsanenin ailesi ve muhattab şirketin izniyle Trivium gitaristleri tarafından konserlerde kullanılması oldu. Aramızdan 2004 yılında ayrılan efsanevi müzisyen Dimebag için özel üretilen Dean firmasının Dime serilerinin tanıtımı da grup sayesinde yapılacak. Tabi ki maddi bir getirisi olacak bu adımın manevi yönüyse şüphesiz Trivium’un işine daha da çok yarayacak, tutucu metal fanlarının da gözünde Trivium’un sempati ve saygı kazanmasına büyük etkisi olacak.
''The Crusade" adlı albümleri 2006 yılının son çeyreğinde raflarda yerini alacak olan Trivium, bakalım gerçekten de metal tahtının yeni varisi mi yoksa...?{