Konu: Kronik Ruh Hastalıkları Çarş. Eyl. 24, 2008 9:49 pm
Kronik psikozlar Psikoz dediğimiz hastalıklara psikiyatride sık rastlanır. Bunlar genellikle kronik, yani uzun süren hastalıklardır. Bu grup içinde en çok karşılaşılanı, şizofrenidir. Şizofreni dışında süre olarak şizofreniden kısa süren psikotik hastalıklar yanında, kronik olarak seyreden hezeyanlı bozukluk da görülebilen hastalık tablolarıdır.
Şizofreni nedir? Genellikle genç yaşlarda başlayan, kişiyi gerçekten, dış dünyadan koparıp kendi içe kapanık dünyasında yaşatan, düşünce, idrak, konuşma ve davranış problemleri gösterebilen bir ruh hastalığıdır. Eski dönemlerde kullanılan 'erken bunama' ifadesi, artık kullanılmamaktadır. Genellikle 15-40 yaşları arasında ortaya çıkar ve toplumda ortalama yüz kişiden birinde görülür. 40-45 yaşlarından sonra nadiren ortaya çıkar.
Sebebi nedir? # Sebebi kesin olarak bilinmemektedir. Kalıtımsal # Biyokimyasal # Çevresel faktörlerin rol oynayabildiği söylenebilir. Şizofreni, kalıtımsal yatkınlık zemininde, çevresel faktörlerin etkisi ile ortaya çıkabilen bir hastalıktır. Genetik etki, çevresel etkiden ağır basmaktadır. Şizofren birinin çocuğunda şizofreni çıkacağını söylemek doğru değildir. Bu hastaların birinci derece akrabalarında ortalama şizofreni riski, % 8-10'dur. Ana-babadan biri hasta ise risk % 12.5 - 13.8, ana-babanın ikisinin de hasta olması halinde risk % 35-46'dır.
Başlangıç ve seyri nasıldır? Şizofreni çok değişik gidiş ve sonlanış özellikleri gösterir. Sinsi ve yavaş şekilde başlayabildiği gibi, ani - birdenbire ve her çeşit psikolojik stresle de başlayabilir. Seyri sırasında alevlenmeler gösterebilir. Bu alevlenmeler, kendiliğinden veya tedavi ile yatışabilir. Bazı hastalık tabloları ise kronikleşir ve süregen bir seyir izler. Hastalık bazı insanlarda ise iyileşmeler ve tekrarlamalarla devam edebilir. Kimi hastalarda da az çok, hatta tamamen iyileşme söz konusu olabilir. Hastaneye yatarak tedavi edilmiş hastalar, sürekli ilaç kullanmış olsalar bile, yaklaşık % 35-40'ı ilk yıl içinde ikinci bir nöbet gösterebilirler. Nöbet sayısı arttıkça, kronikleşme artar. Hastalığın gidişi ve sonlanışını önceden kestirmek, hemen hemen imkansızdır. Yıllarca ağır şizofrenik durumda olup da normale yakın, sosyal ve iş uyumu yapabilecek kadar iyileşenler az değildir. İzleme çalışmaları, şizofreniklerin en az % 30-40'ının orta ve iyi derecede düzeldiklerini; aile, iş ve sosyal uyum yapabildiklerini göstermektedir.
Belirtiler nelerdir? # Şizofreni için tipik sayılacak bir belirti yoktur. Hasta görünümü, konuşması, kendini ifade etmesi, düşünce ve davranış problemleri ile kendini belli eder. Önemli hasta grubunda belirgin ilgisizlik, donukluk ve vurdumduymazlık söz konusudur. # Kendilerine bakımları azalır ve tuhaf giysiler içinde görünebilirler. # Konuşma bazen anlaşılır olabilirken, bazen de dağınık, belirsiz ve tutarsızdır. Gereksiz ayrıntılar, kelime uydurmalar ve ses olarak birbirini çağrıştıran kelimelerle dolu olabilir. # Darmadağınık, tuhaf, tekrarlayan hareketlerin yapılması ve kendisine veya başkalarına yönelik saldırgan davranışlar şeklinde davranış problemleri yaşanacağı gibi, davranış hiç hareket etmeme, devamlı bir noktaya bakarak hiç konuşmama veya her şeye karşı çıkma şeklinde de ortaya çıkabilir. # Bazı şizofrenler, önemli düşünce problemleri yaşarlar. Başkaları tarafından takip edildiklerine, öldürüleceklerine, kendilerine kötülük yapılacağına gerçekten inanabilir, dışarı çıkmaktan korkar ve kendilerini eve kapatabilirler. Çevrede olup biten her şeyi kendileri için yorumlarlar. TV'den, radyodan mesajlar aldıklarını; düşüncelerinin okunduğu, yayınlandığı ve çalındığını iddia edebilirler. # Şizofrenide çoğu hasta sesler duyabilir. Bunlar genellikle olumsuz sözler, küfürler, komutlar, yaptığı eylemleri tamamlayıcı seslerdir. Hastalar bu seslere cevap vererek, karşılarında biri varmış gibi konuşurlar. Zaman zaman da gözlerinin önüne çeşitli görüntüler geldiğini ifade edebilirler.
Seyrini etkileyen faktörler nelerdir? # Erken başlayan, sinsi ve yavaş ilerleyen, başlaması için bir sebep bulunmayan, ailesinde kalıtımsal yüklülüğü bulunan, hastalık öncesinde, içine kapanık olan, bekar olan hastaların seyri genellikle kötüdür. # Hastalık öncesi kişinin sosyal becerileri gelişmiş durumda ise, okul, aile ve mesleksel konularda iyi durumda ise, hastalığın gidişi ve sonucu daha iyi olacaktır. # Toplumda, ailede ve hastanın kendisinde beklentilerin düzeyi yüksek olduğu oranda, hastalığın seyri kötüleşmektedir. # Gelişmekte olan ülkelerde şizofreni seyri, gelişmiş ülkelere göre daha iyi bulunmuştur. # Hastaneye yatış sayısının çok ve sürelerinin uzun oluşu durumunda ve çok eleştirici, hastaya aşırı düşkün ve karışan ailelerde, seyir olumsuzdur. # Hastalık derin uyum bozukluğuna yol açacak niteliktedir. Beklenti seviyesi düşürülmedikçe, hasta ve ailesi büyük stres altında kalmaya devam edecektir. Bu, seyri olumsuz etkileyebilmektedir. # Tedaviye uzun süreli devam eden, aileleri yakın işbirliği kuran ve sürdüren hastalarda seyir daha iyi görünmektedir.
Şizofreni nasıl tedavi edilir? Hekim kontrolünde, düzenli ve uzun süreli ilaç tedavisi esastır. Burada kullanılan ilaçlara antipsikotik ilaçlar denmektedir. Son yıllarda hızla artan ilaçlarla, bu hastalara eskisinden çok faydalı olunmaktadır. Bu ilaçlar, bağımlılık yapmayan ve hastanın tedavisini sağlayan ilaçlardır. İlaçların uyuşturduğu endişesi bu ilaçların uyuşturucu olduğundan değil, daha ziyade yan etkilerinden kaynaklanmaktadır. İlaç tedavisi her gün ağız yolu ile alınacak ilaçlarla yapılabildiği gibi, özellikle ilaç uyumu sağlıklı olmayan hastalarda, bir-dört haftada uygulanacak depo (uzun etkili) iğnelerle de yapılabilir. Tedavinin etkili olmaya başlaması için, yaklaşık iki haftalık süre gereklidir. Bu ilaçlar hastalık belirtilerini çoğu zaman kontrol altına alabilmekte ve kişinin insan ilişkilerini, sosyal ve mesleksel aktivitelerini düzeltebilmektedir. Ayrıca, nükslere bağlı hastane yatışlarını da oldukça azaltabilmektedir.
İlaçların yan etkileri vardır! İlaç tedavisi sırasında hem ilaçların etkinliği hem de yan etkiler açısından, hastalar yakın şekilde izlenmelidir. Özellikle nörolojik denen yan etkiler, hastaları oldukça rahatsız etmektedir. Bunlardan sık rastlananlar: boyunda kasılma, gözlerde kayma, kişinin 'robot gibi' olması, titreme, durduğu yerde duramama, huzursuzluk sayılabilir. Çok uzun süre kullanım sırasında, özellikle ağız çevresinde istemsiz hareketler ortaya çıkabilir ve bu durum kalıcı olabilir. Bu yan etkiler, ilacın değiştirilmesini gerektirebilirler. Ayrıca ağız kuruluğu, görme bulanıklığı gibi yan etkiler de çok rahatsız edicidir. Bu konuda hasta ve yakınlarının bilgilendirilmesi gereklidir. Sık kullanılan 'Akineton' ilacı ise tedavi amacı ile değil, ilaçların yan etkileri için kullanılan bir ilaçtır. Özellikle hanımlarda, memeden süt gelmesi ve adet kesilme problemleri gibi hormonal yan etkilere sebep olabilirler.
Yeni ilaçların özelliği nedir? Son yıllarda kullanıma giren yeni ilaçlar, yan etkileri açısından kullanımı ve ilaç uyumunu oldukça rahatlatmıştır. 'Atipik antipsikotikler' denen bu ilaçlar, daha az yan etkiye sebep olmakta, daha az ilaç uyum sorunu doğurmakta ve yaşam kalitesini arttırmaktadır. Ancak pahalı olma gibi dezavantajlara sahiptirler.
İlaç kullanmama halinde ne yapılır? İlaç kullanmayı reddetme, sık karşılaşılan önemli bir sorundur. Hastalar, genellikle hastalıklarını kabul etmedikleri için, ilaç kullanmak istemezler. İlaç reddi, çoğu zaman yan etkilerinden dolayı olur. Ancak bu böyle değilse, hastalık döneminin başlaması açısında uyanık olmalıdır. Açık hastalık belirtileri yaşayan bir hasta, ilaç kullanmayı kabul etmiyor ve hekime gitmek istemiyorsa, hastaneye yatırılması gereklidir. Bu hastalar eskiden hastanelerde uzun süre yatarlardı. 'Depo hastaneleri' ortaya çıkmıştı. Uzun dönemler hastanenin kapalı ortamlarında kalırlardı. Artık bu anlayışlar tamamen değişmiştir. Birkaç haftalık bir tedaviden sonra, hasta toparlanır toparlanmaz tedavisi düzenlenerek, kendi ortamına gönderilmektedir.
Hocalara okutmak, muska yazdırmak fayda sağlar mı? Çok sık karşılaşılan tedavi hatalarından biri de bu hastaların hocalara götürülmesi ya da muskalarla tedavi edilmeye çalışılmasıdır. Herkes inançları doğrultusunda çareler arayabilir. Ancak şizofreni bir beyin hastalığıdır ve bu tür tedavi arayışları, hastaya zaman kaybettirmekte ve hastalığın kronikleşmesine sebep olabilmektedir. Böylece de faydalı olunabilecek hastalar, kronikleşmektedir.
İlaç tek tedavi midir? İlaç tedavisi mutlaka gereklidir. Ancak bazı hastalık tabloları, elektroşok tedavisinden çok yarar sağlayabilirler. Hastalık belirtileri kontrol altına alındıktan sonra, grup tedavileri, çeşitli davranışçı tedaviler, destekleyici yöndeki yaklaşımlardan yararlanılabilir. Bu tedavilerden, ilacını düzenli alan hastalar faydalanabilmektedir. Kişinin iç dünyasındaki karışıklığı düzeltecek, toplum içindeki yalnızlığını kaldıracak, kaybetmekte olduğu yetenek ve becerilerini yeniden kazandıracak, bozulmuş iletişimi yeniden kurabilmesine imkan verecek tedavi yaklaşımlarının kullanılması gereklidir. ▲ İki uçlu duygudurum bozukluğu İkiuçlu duygudurum bozukluğu, toplumun en az %1'ini etkilemektedir. Hastalık, 4 çeşit hastalık tablosu (episod) ile ortaya çıkar. Manik, hipomanik karma ve depresif epizodlar. Depresif epizodlar, depresif hastalık içinde anlatıldığı için bu bölümde diğer 3 episod üzerinde durulacaktır. Manik episod aşırı neşe, hırçınlık, taşkınlık, kendine aşırı güvenme ve her şeyi en iyi bilir ve yapabilir olma hissi, aşırı hareketli ve aşırı konuşkan olma belirtileriyle ortaya çıkar. Diğer belirtiler ise, dikkat ve eskileri hatırlamanın artması, konsantre olamama, düşünce çağrışımının artması, yüksek sesle konuşma, fikirden fikire atlama, sonradan pişman olacağı bazı davranışları (çok para harcama, düşünmeden kadın-erkek ilişkilerine girme, riskli yatırım işlerine girme, aşırı alkol almaya başlama vb.) sonuçları düşünmeksizin yapma eğilimi, az uyuma, erken uyanma, cinsel istek artışıdır. Bunlara bazen ama her zaman değil, sesler duyma, hayaller görme, saçma düşünceler (örneğin, kendinin ermiş, peygamber olduğunu düşünme ya da takip edildiği, kötülük yapılmaya çalışıldığı gibi ) eklenebilir. Hipomani, bu manik belirtilerin çok hafif olduğu bir durumdur ve tanınması daha zor olabilir. Karma episod ise, manik belirtilerin tam tersi olan depresif belirtilerle (yani hayattan zevk alamama, mutsuzluk, karamsarlık, umutsuzluk, suçluluk, yaşamak istememe, durgun ve suskun olma vb.) karışmış bir dönemin ortaya çıkmasını anlatır. İkiuçlu bozukluk, kadın ve erkekte benzer oranda görülür. Genellikle 30 yaşında ortaya çıkmakla birlikte, genç yaşlarda da başlayabildiğinden, ortalama başlama yaşı 30 yaşlarıdır. Anne, baba ya da kardeşlerde aynı hastalığın bulunması, o kişide bu hastalığın görülme riskini arttırır ama bu kesin olarak hastalığın ortaya çıkacağı anlamına gelmez. Bu hastalığın beyindeki bazı kimyasal maddelerin aktivitesinde artma ya da azalma ile ilişkili olabileceği düşünülmektedir. Hastalık başlangıçta bazı üzücü yaşam olayları ile ilişkili olarak başlar gibi görülmektedir. Ancak daha sonra bu tip bir olay olmadan kendiliğinden devam eder gibidir. Bunun nedeni beyin hastalığı yaşadıkça, bu hastalığı bir olay olmadan da kendiliğinden getirebilecek şekilde, her hastalık ile yatkılığında bir artış olması olabilir. Bu nedenle, erken teşhis ve koruma tedavisine girmek, beynin bu yatkınlığı kazanmasını engelliyor olabilir. Manik episod çeşitli ilaçlarla tam olarak tedavi edilebilir. Ancak, asıl önemli olan bu hastalığın tekrarlamasını engelleyip, o kişinin hayatını normal yaşamasını sağlayacak ilaçların bulunmuş olmasıdır. Dolayısıyla, eğer hasta ve ailesi doktorları ile çok düzenli bir tedavi ve kontrol işbirliğine girilebilirse, o kişinin yaşamı kökten değişip, hastalığın ortadan kaldırıldığı bir sürece ulaşabilir.{